Ramazan-ı Şerif’in manevi atmosferi Konya semalarına başka bir renk katmış, Mevlana
Şehri daha bir ulvi iklimi solumaya başlamıştı. İlahiyat Fakültesi son sınıfa devam eden
beş idealist genç, o akşam çok sevdikleri hocalarına iftara davetliydiler.
Evlerin yeşillikler arasına saklandığı Meram semtine doğru yol alırken caddelere tatlı bir
11telaş çökmüş, trafik iftar sevincine koşanlarla yoğunlaşmaya başlamıştı.
Davetli oldukları Hoca farklı, hatta uç noktalarda garip bir adamdı. Kol saati kullanmaz,
”vakitler ezana ayarlanmalı” der, “grand”-tuvalet giyinen doçentler arasında mest
lastikleri ile dolaşırdı. O’nun farkı konuştuklarında, tesiri de yaşadıklarında gizliydi.
Ezana dakikalar kala, bağ evinde yer minderleri ile döşeli bir odada edeple oturdu
gençler. Hoca, hepsini her zamanki mütebbessim çehresi ile kucaklıyor, güneş başka
ufukları aydınlatmak üzere Takkeli Dağın ardına gizlenirken, gurubun kızıllığı, iftarın
kutluluğu ile ayrı bir anlam kazanıyordu.
Geyik ve üzüm salkımı baskılı eski siyah-beyaz sofra örtüsü yere serilmiş, üzerine ayaklı
ahşap altlık konmuş, kalaylı bakır sininin etrafı, dışı kilim desenli minderlerle çevrilmişti.
Gençlerin içinden, Hoca’nın Fırın Kebap hazırlamakta olduğu ya da etli ekmek sipariş
ettiği, dünyaca meşhur zengin Konya mutfağının saymakla bitmez yemeklerinin piştiği
hisleri geçiyor, zihinler yaklaşan iftarla birlikte, mideye endeksleniyordu.
Vakit dolmuş, ezana saniyeler kalmış olmasına rağmen, sofrada ne bir kaşık ne de
tabak vardı. Hoca, iki de bir kapıdan başını uzatıp “Kusura bakmayın, size sürprizim
büyük, bu akşam” diyor ve gidiyordu.
Müezzinler tarihi şehrin semalarında ilahi koroya başlamış, Selçuklu topu Alaaddin
Tepesi’nden çoktan atılmıştı. Hoca, elinde kocaman bir çorba tası ve gençlerin o güne
değin ilk kez gördükleri renk ve şekilde ekmeklerle girdi odaya.
12Tas ve ekmekler sofraya konduğunda meraklı ve şaşkın gözler olanları izlerken, Hoca
iftar duasını sesli yapıyor, harf ve mananın hakkını vererek Besmele çekiyordu. “Buyrun
gençler!” dedi.
Sofrada büyük bir tas içinde sirke ve sadece arpa ekmeğinden başka hiçbir şey yoktu.
Ekmekler sirkeye bandırılırken Hoca, gözünden süzülen iki damla yaşla birlikte yine
gülümseyerek:
“Bu akşam iftarımız Resulce olsun istedim Gençler!..” dedi.
Lisanlar susmuş, kalpler lisan, gözyaşları kelime olmuş manevi sohbet başlamıştı artık.
Resulce İftar!..
Ne dersiniz? Ramazanda denemeye değer mi Dostlar?!..