Allah Dostlarının Halleri 2

İbrahim Havvas Hazretlerini dinleyelim. Vaktin birinde bir meseleden dolayı şöyle demiştim:
"Bir gün çölü azıksız ve bineksiz aşacağım."
Gün geldi bu ahdimi yerine getirmek için yola koyuldum. Epeyce yol almıştık ki arkamdan birinin sesini işittim:
–Selâm sana ey Şeyh Efendi! Uzaktan biri geliyordu, durup geleni bekledim. Yanıma geldiğinde sesin sahibinin genç bir Hıristiyan rahip olduğunu gördüm. Yanıma gelen genç bana:
–Şu çölde sana arkadaşlık etmem için izin verir misin?
–Benim gitmekte olduğum yol için sana bir fayda yoktur. Fayda olmayınca da birlikte yolculuk yapmamızın bir anlamı olmaz.
–Muhakkak faydası olur, hiçbir şey olmazsa senin hayrından istifade etme imkânı elde etmiş olurum, dedi. Ben de ona ses çıkarmadım. Epeyce bir zaman birlikte yolculuk ettik. Bu zaman zarfında ağzımızdan tek bir lokma geçmemişti. Hıristiyan genç dayanamamış olacak ki bana dedi ki:
–Ey Şeyh Efendi! Kaç gündür bir şey yemedik, çok acıktım Rabbinden yiyecek bir şey iste de karnımızı doyuralım. Hıristiyanın bu isteği üzerine:
–Ya Rabbi! Beni Muhammed Aleyhisselâm'ın hakkı için şu yabancı karşısında mahcup duruma düşürme, bize nimetlerinle donanmış bir sofra gönder, dedim. Duamı bitirir bitirmez hemen önümüzde mükemmel bir sofra huzur etti. Gençle birlikte sofradaki yemekleri yedik, sonra da yola koyulduk. Epeyce zaman daha yolculuk ettik, yine açıktık. Bu sefer ben Hıristiyan gence dedim ki:
–Ey rahip! Epeyce zaman oldu yemek yemeyeli, şimdi sıra sende. Göster hünerini de karnımızı doyuralım. Ben sözlerimi bitirir bitirmez, genç elindeki asasına dayanarak, gözlerini kapadı ve dudakları kımıldadı, dua ediyor diye düşündüğüm anda önümüze mükellef bir sofra zuhur etti. Bu hâdise karşısında hayret içinde kalmıştım. Hıristiyan genç benim hayret içinde bulunduğumu gördü:
–Ey Şeyh Efendi! Buyur ye, dedi. Bense yemek yiyecek durumda değildim, genç bir Hıristiyan rahip bu işi nasıl yapabilmişti? Hıristiyan genç tekrar etti:
–Ey Şeyh Efendi buyur ye! Sana iki müjde vereceğim. Ondan müjde sözünü duyunca az da olsa rahatladım ve ona dedim ki:
–Sen müjdeni vermedikçe ben yemeyeceğim.
–Birinci müjdem zünnarımı koparıyorum, hemen beline sarıldı ve rahiplerin belinde bulunan papazlık işareti sayılan kuşağı çıkarıp attı. Sonra da kelime–i şahadet getirerek Müslüman oldu. Bu birinci müjdesi idi. Sonra bana ikinci müjdesini verdi:
–Benden yemek istediğin zaman, şöyle bir dua ettim. "İlâhî! Senin yanında kıymeti ve hatırı bulunan şu yanımdaki ihtiyarın hürmetine bize yemek gönder, ona mahcup olmayayım." İşte şu gördüğün yemek de senin bereketine ve hürmetine gelmiştir.
İbrahim Havvas Hazretleri buyurdular ki:
"Her ne vakit kendin hakkındaki tevekkülün sıhhatli olursa, başkaları hakkındaki tevekkülün de sıhhatli olur."