Ricaül Gayba Ait Bir Kıssa

Nice Dertler Keder Ve Üzüntüler Hiç Bilmediğin Belki Küçümsediğin Kişilerin Duasıyla İyi Olmaktadır.

İ.Şarani KS.Anlatıyor: Mısır’da Oduncu Tekkesi’nde oturan bilgin İmam Seyyid Şerif bana bir olayı şöyle anlatmıştı: “Büyük Şeyhlerden Kagıtçılar Pazarı Şeyhi İbnül-Besati, hanımı olan amcasının kızıyla imtihan olmuştu, Şöyle ki: Günün birinde karısı, kocasının bacağında önceden beyazlaşan sonradan alaca renk alan dehşetli bir yaranın başladığını görünce ondan tiksinerek koca evini bırakıp babasının evine kaçar. Bu durumda Şeyh dertli ve üzüntülüdür. Bir gün bu keder ve düşünce ile çarşıda gezinirken çevrede, fesatçı tanınan ve sevilmeyen bir kişi karşısına dikilir, bu kişinin öyle asalak hali vardır ki birisinden yeni bir elbise isteyip elbise aldığı halde, yine şahsın yakasını bırakamaz, beş on akçe almadan adamın peşinden ayrılmazdı. İşte Şeyh İbnü-l Besati, bu adama istediği elbiseyi alıp verdiği halde bu asalak kişi ayrıca para da ister. Müşarünileyh, “kederim bana yeter. Şimdi benden uzaklaş.”der. Fakat adam bırakmaz ve istediğine israr eder. Çaresiz kesesini çıkararak, asalak kişiye istediği akçeyi verir. Asalak kişi İbnul- Besati’ye “Zevcen yönünden arzun olmuştur. Yalnız Mukatta dağının bir yönünde olan filanca kabristanın yanına bizler için Kırk ekmek ve her ekmek için yarım batman kaynatılmış peynir büyük bir ıbrık su getireceksin” der ve gider. İbnül Besati bu kişinin dediklerini eksiksiz yapar. Kırk ekmek yirmi batman peynir ve büyük bir ibrik dolusu suyu adamın dediği yere güneş doğmadan fecirle birlikte götürür. Anlatılan kapının kapı yarıklarından içeri bakınca orada heybet ve vakar sahibi kişilerin ayakta sabah namazını beklediklerdi görür. Bu cemaatin önünde yeni bir takım elbise ile on akçe alan asalak tavırlı şahsı tanır. O kişi cemaatine şöyle hitap eder: kapı önünde bekleyen bu adamın derdine derman bulacak içinizde bir kimse var mı? bu kişinin hacetini kim görür?”diye seslenir cemaatten bir kalkarak, “ben onun hacetine yerine getiririm” der, kapıyı açar.. İbnü’l Besati’nin yarasını muayene edip, tükürüğü ile yarayı siler o arada yaradan iz kalmaz. Ona, “İşte, zevcen şu anda babası evini bırakarak evine dönmüştür” der.
İbnul Besati evine dönünce karısının eve döndüğünü görür . Ona.: “Seni kim getirdi” diye sorar Kadın “Baba evin de öyle keder ve üzüntüye düştüm ki şayet evime dönmeseydim ölecektim” der. Kocası da başından geçenleri karısından saklar ve bir şeyi belli etmez . Aradan bir kaç gün geçince asalak şeyhi kağıtçılar çarşısında görür ve şöyle konuştuğunu işitir.: “Bir insana kötülük dilinden gelir. Bu yüzden bir şeyi gördüğü takdirde o şey için görmedim veya ona bakmadım demiş olsa selamete erişir. Aksine olarak şu olaya rastladım veya gördüm diyenler her şeyi kaybederler” şeklinde konuşarak aralarında geçen vakıayı kimseye söylememesi için tarizde bulunuyordu.
Bu zat kendisine yaklaşınca “Yine bana bir elbise ver” der İbnul Besati de Ey Efendim! istediğini seç al” der Şeyh ise “Ben yalnız yeni bir takım istiyorum” deyince o da istediğini alıp verir. Şeyh kendisine “vereceğin akçeyle adet ve alışkanlığını tamamla”dediği zaman İbnü’l-Besari utanç ve hayasından erir gibi olur” Yüce Peygamberimizin hürmetine beni bu akçeyi vermeden affettiniz”der, bu hadiseyi kimseye söylemezsen senden bu parayı almam” böylece İbnü’l-Besati, bu gizliliğe Şeyh’in ölümüne kadar sadık kalır..O öldükten sonra ifşa eder”.(U.Kübra 282-283)