Bursa evliyalarından bir mübarek zat var. Üftade hazretleri.
O, bir kış gecesi, talebesiyle sohbet etmektedir.
Bir ara keser sohbeti.
-Evlatlar! buyurur, canımız üzüm ister. Kim bulup da getirir?
Talebeler şaşkınca birbirlerine bakar.
Öyle ya, vakit gecenin bir yarısıdır. Yerlerde bir metre kar. Hem şiddetli tipi var.
Şu anda imkânsızdır.
Yani talebeler böyle düşünür. Ama biri hariç.
Aziz Mahmud…
O, böyle düşünmez.
-Mâdem ki hocam istedi der, elbette bulmalıyız.
Fırlar ayağa.
-Baş üstüne hocam! derhal bulup getireyim.
Üftade çok memnun olur.
-Peki evladım, git getir buyurur.
Diğerleri hayret içindedirler.
-Nerden bulup getirecek? Derler.
O mu?
Takar sepeti koluna, düşer bağ yoluna.
Çekirge'de onların bir üzüm bağları vardır.
Kar tipi dinlemez, oraya varır. Şöyle bir bakar.
Her taraf bembeyaz kar.
Asmalar kar altında kalmıştır.
Ama neresinde?
-Bismillah! Deyip rastgele bir yer açar.
Alttan salkım salkım üzümler çıkar.
-Bu, hocamın kerâmeti der, doldurur sepeti.
Sonra,
Omuzlar onu, düşer yola. Kar, soğuk, karanlık vız gelir ona.
Çünkü,
Az sonra, dergaha varacak, hocasının duasını alacaktır.
Bu, en büyük kazançtır.
Derken bir çukur çıkar ününe.
Adımını atar atmaz düşer içine. Derindir de.
Eyvaah, şimdi ne yapacaktır?
Çâresiz kalan ne yaparsa, onu yapar.
-Ya Rabbi! diye yalvarır. Hocamın hürmetine beni kurtar!
O anda bir ihtiyar belirir. Elini uzatıp, yukarı çeker.
Çıkınca, göremez onu bir daha
Sepeti omuzlayıp, varır dergaha. Kardan adam gibi girer içeri.
Üftâde sorar:
-Seni kim çıkardı o çukurdan.
Büker boynunu:
-Bilmiyorum.
-O, Hızır'dı buyurur.
Ve ona öyle bir dua eder ki,
O, Aziz Mahmud Hüdayi olur...