Âşıktı Peygambere

Tâbi’în-i kirâmdan, âşıktı Peygambere,Her hâli, bir ibret ve nasîhatti bizlere. İhtiyar, gözü görmez, vardı ki bir annesi, Yok idi ondan başka, dünyâda bir kimsesi. Yemen’de deve güder, ne verilse alırdı, Yarısını fakîre, sadaka dağıtırdı. Yanıp tutuşuyordu, Resûl’ün aşkı ile, Hâtırdan çıkarmazdı, Rabbini, bir an bile. O yaşlı annesine, yaparak her gün hizmet, Çok hayır duâsını, almıştı uzun müddet. İzin istediyse de, Resûlü görmek için, Kimsesi olmayınca, vermedi ona izin. Peygamber Efendimiz, o mübârek yüzünü, Yemen’e çevirerek, buyurdu ki bir günü: “Rahmet yeli esiyor, şu Yemen tarafından, Orada, Üveys diye, vardır ki bir müslüman, Kıyâmette o kişi, Allah'ın izni ile, Şefâat edecektir, milyonlarca kişiye.”
Harem bin Hayyân der ki, merak ettim Üveys’i, Bir gün onu gördüm ki, çok zâifti bünyesi. Sordu bana: “Ey Harem, niçin geldin buraya?” Dedim ki: “Zâtınızı, görüp de tanımaya.”
Buyurdu ki: “Bir mümin, tanıyınca Rabbini, Lüzum yok tanımaya, O’ndan gayri birini.” “Yine söyle!” deyince, buyurdu: “Yattığında, Bil ki ölüm bekliyor, yastığının altında. Günahın küçüğü de, çok büyüktür muhakkak, Zîrâ o günahı da, nehyetti Cenâb-ı Hak.” “Az daha söyle” dedim, buyurdu ki: “VAllahî, Baban ve deden gibi, öleceksin sen dahî.” Rebî’ der ki, ben Onu, gittiğimde görmeye, Sabahı kılıyordu, başladım beklemeye. Tesbîhini bitirip, kuşluğa kalktı hemen, Sonra kıldı öğleyi, hiç aralık vermeden. Bir namazı bitirip, kalkardı diğerine, Görüşmek ümîdiyle, bekliyordum ben yine. Böyle, üç gün üç gece, uyumadı, yemedi, Sonunda el kaldırıp, şöyle duâ eyledi:“Sana sığınıyorum, yâ Rabbî, şu şeylerden; Çok yiyen karın ile, çok uyuyan gözlerden.” Ben bunu işitince, dedim: “Yeter bu bana. Bundan ibret almazsam, lüzum yok gayrısına.” Bir dostu kendisini, ziyârete gelmişti, “Nasılsınız?” deyince, şöyle cevap vermişti:
“Bir insan ki, yârına, bilmez çıkacağını, Tahmin et, sen o kulun, nasıl olacağını.” Dedi: “Nasîhatınla, tenvîr et biraz beni.” Buyurdu ki: “Ey kişi, bilir misin Rabbini?” “Biliyorum” deyince, buyurdu: “Öyle ise, Bilme başka birini, O kâfi gelir size.” “Bir nasîhat daha et”, deyince de Üveys’e, Sordu ki: “Rabbin seni, biliyor mu ey kimse?” “Elbet bilir” deyince, buyurdu ki bu sefer: “Öyleyse başkaları, seni hiç bilmesinler. Bir kulu ki, Allah'ı, bilirse onu şâyet, O’ndan gayri birinin, bilmesine yok hâcet.”
Buyurdu ki: “Yükseklik, istiyorsa bir insan, Tevâzû etmelidir, her kişiye, her zaman. Şerefli olmak için, takvâ ehli olunuz, Râhatlık ararsanız, tevekkülde bulunuz.”