Allah Dostlarının Halleri

1-)Abdullah İbn-i Mübarek, ölüm döşeğinde iken yanında birisi vardı.
Bu şahıs ölüm sarhoşluğu içinde bulunan Abdullah ibn-i Mübarek için bir
takım ilmi meseleler yazıp kendisine okuyordu. O sırada bulunanlardan
biri: Ey Abdullah, bu ölüm anında da mı ilim öğreniyorsun? diye sordu.
İbn-i Mübarek’in cevabı şu oldu: "Evet belki de şu ana kadar
bilmediğim bir mesele öğrenirim de bana faydalı olur dedi."


2-)İmam-ı Âzam Ebu Hanife, sahip olduğu ilmi, bir geçim vasıtası
yapmamış, resmi bir görev de kabul etmemiştir. Irak valisi İbn-i
Hübeyre, kendisine bir ara kadılık teklif etti. Ebû Hanife kadılığı kabul
etmedi.

Bunun üzerine kendisine işkence yaptılar dayak atıp hapsettiler.

Annesi oğlunun bu haline çok üzüldü. -"Ah oğlum ! İlmin sana eza ve
cefadan başka bir şey getirmedi" dedi. Ebu Hanife: " Üzülme anacığım,
onlar bana dünyayı vermek istiyorlar, ben ise ahireti istiyorum. Ahirette
Allah'ın azabına maruz kalmaktansa, dünyada işkenceye katlanırım."
dedi.


3-)İbrahim bin Ethem (K.S.), bir gün Beyt-ül Makdis’de
bulunuyordu, gece olunca uykuya dalmıştı: Bir ses işitti.
“Geceleri ibadetle kaim olmak, cehennem ateşini söndürür, sırat
üzerinde ayakların kaymasını önler. Öyleyse bu hususta gaflete düşüp
ihmalci olma!” O da bu hadiseden sonra ölünceye kadar geceleri
ibadetle ihya etmiştir.


4-)Fatih Sultan Mehmet, hocası Akşemseddin'i çok severdi. Sık sık onu
ziyaret eder, saygıda kusur etmezdi.

Fatih'in her gelişinde Akşemseddin ayağa kalkmaz, ona oturduğu
yerden " hoş geldin evlât" derdi. Fakat, hocası kendisini ziyaret ettiği
zaman Fatih onu ayağa kalkarak karşılardı.

Sadrazam Mahmut Paşa Fatih'ten bunun sebebini sordu. Büyük
hükümdar ona şu cevabı verdi. "...paşam ! bunun sebebini ben de
bilmiyorum. Korkudan mı dır, yoksa aşırı sevgi ve saygıdan mıdır ?...
Onu gördüğüm zaman yerimde oturamıyorum, ayağa kalkıyorum, adeta
elim ayağım titriyor, dilim dolaşıyor..." dedi. -İşte sana saygı ve terbiye
örneği...


5-)Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamit Han, 33 yıl padişahlık yapmış
muttaki bir zat idi. Yaptırdığı Yıldız Sarayı yakınında Hamidiye camiinde
namazlarını kılardı. Bu camide uzun süre müezzinlik yapmış bir hafız
diyor ki , " her sabah camii erken açarken, Sultan'ı benden önce camide
bulurdum. Öyle ki bazen de saraya gitmez, camide sabahlardı. Ben de
erken kalkmada bir türlü Sultan'a erişemezdim."


6-)Emevi halifelerinden Ömer Bin Abdülaziz, Horasan’a bir vali
tayin ediyor. Vali Horasan’a vasıl olunca bakıyor, vaziyetler
vahîm. Adamlar birbirini öldürüyorlar. Anarşi var, içki içiyorlar, her türlü
rezalet var, soygun var. Oradan halifeye bir mektup yazıyor. “Ya
benim istifamı kabul et, yahut ta meydanlara dikeceğim kazıklara
direklere insanları bağlatacağım, at kamçıları ile dövdüreceğim”
diyor ve müsaâde istiyor. Emir' in ona verdiği cevap çok enteresan:
İstifanı kabul etmem için fevkalâde bir sebep yok. Tebââmı dövmene de
razı değilim, sakın dövme. Çaresini sana iki kelimeyle söylüyorum:
Hakk’ın emrini halka öğret. Adaletten de kıl kadar inhiraf etme -
dönme-” diyor ve mektubu böylece cevaplandırıyordu.


7-) Sa’d b. Ebu Vakkas (R.A.) şöyle anlatır:

Anneme karşı çok itaat eden biriydim. Annem Müslüman olduğumu
duyunca, beni çağırdı ve: Bu inandığın din nedir ey Sa’d dedi;
ya bu dinden vazgeçersin, yahut da yemeyeceğim, içmeyeceğim,
öleceğim. Sana herkes “anne katili” diyecek, dedi.
Sa’d, anneciğim bunu bana yapma, ben yeni inandığım dinimi
terketmem, dedi. Aradan bir kaç gün geçti. Annem hiç bir şey yemedi,
oldukça zayıflamış ve halsiz kalmıştı. Nihayet kendisine şöyle dedim:

Ana ! Allah’a yemin ederim ki, bin canın olsa da hepsi tek tek
çıksa yine de hak din olan İslamiyet'ten ayrılmam, dedim.