Zayıflar Kötülerle Görüşmesin

Adam Hazret-i Mevlânâ'yı dinliyormuş.

— Senin yanında iyi ile kötü, eğri ile doğru bir olma­malıdır. Sen düzgünün yanında, bozuğun da karşısında olmalısın!

Bunları dinledikten sonra doğruluğunu teyid ma­kamında başını sallayarak çıkıp gitmiş.

Ne var ki bir gün Mevlânâ'yı eğri bildiği birinin yanında görmüş, candan sohbet ediyormuş kötü ile. Beklemiş, kalkıp da uzaklaşırken yaklaşmış.

— Sen, demiş, doğrunun yanında, eğrinin de karşı­sında olunmalı, dememiş miydin?

— Evet, demiştim.

— Öyle ise işin ne bu kötü adamın yanında? Niçin onunla senli benli oluyorsun? Tatlı tatlı sohbet ediyor­sun?

Mevlânâ:

— Ben, demiş, yetmiş iki buçuk milletle berabe­rim!

Bu söze büsbütün zıvanadan çıkan adam:

— Zaten demiş, sizin gibilerdir bizim ahlâkımızı bozanlar. Kürsüde öyle konuşuyorsunuz, sokakta da böyle hareket ediyorsunuz.

Mevlânâ tebessüm ederek cevap vermiş:

— İşte bu sözünle de beraberim!

Adam süt köpüğü gibi sakinleşmiş.

Olayı geriden seyreden bir Mevlânâ dostu, yaklaşmış, adamın yakasından tutup beriye çekerek konuşmuş.

— Sen, demiş, Mevlânâ'yı anlamıyorsun. Mevlânâ'nın söylediği doğrudur. Senin gibileri hep doğrularla konuş­malı, eğrilere yaklaşmamalıdır. Zira sonra sen de eğrilir-sin. Ama Mevlânâ için böyle bir tehlike yoktur. O hangi eğrinin yanına varırsa, mutlaka ona bir doğruluk ilham eder, ondan asla eğrilik almaz...

Aklı başına gelen adam koşarak Mevlânâ1 nın arka­sından erişip özür dilemiş.

— Seni yanlış anlamışım, özür dilerim, kusuruma bakmayın.

Mevlânâ yine mütebessim, aynı cevabı vermiş:

— Bu sözünle de beraberim!