Püf Noktası

Vaktiyle testi ve çanak-çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak kalfa olup artık kendi başına bir dükkân açmayı arzu edermiş. Ne yazık ki her defasında ustası ona: “Sen daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor.” dermiş.

Ustasının bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamamış ve gidip bir dükkân açmış. Açmasına açmış da yeni dükkânında yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlamış. Kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçememiş.

Nihayet ustasına gitmiş ve durumu anlatmış. Usta: “Sana demedim mi evladım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Bu sanatın bir püf noktası vardır.” demiş. 

Usta bunun üzerine tezgâha bir miktar çamur koymuş ve “Haydi! Geç bakalım tezgâhın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim.” demiş.

Eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta önünde dönen çanağa arada sırada "püf!" diye üfleyip zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp gidermiş. Böylece çırak da bu sanatın “püf!” denilen noktasını öğrenmiş.

Her sanatın incelik gereken nazik kısmına da o günden sonra “püf noktası” denilmeye başlamış.