Mevlana'nın bir talebesi evlenmiş, hayata karışmıştı. Ziyaretine geldiğinde talebesinin kılık kıyafetinden ihtiyaç içinde olduğunu anlamıştı. Fakat halkın içinde mahcup etmeden nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Nihayet bulduğu çareyi tatbike koydu. Kalkıp gitmek üzere olan talebesine seslendi:
-Osman! Sen eksiden çok mütevazı biri idin, şimdilerde biraz gurura kapılmış gibi görüyorum seni. Çünkü o zamanlarda gelip elimi öperdin. Halbuki şimdi uzakta oturuyorsun, ne yanıma yaklaştığın var, ne de elimi öptüğün!..
Osman kapının yanındaki yerinden mahcubiyetle kalkarak Mevlânâ'nın yanına yaklaşıp eline sarıldı. O sırada avucu içine önceden hazırladığı altınları kimsecikler görmeden Osman'ın avucu içine koyarak elini kapatan Mevlânâ, şu tembihte bulunmayı da ihmal etmedi:
- Osman dedi, ben el öptürmeyi çok severim, sık sık gelip elimi öpmeni istiyorum!..
Osman avucu içindeki altınları sıkı sıkıya tutarak çıkıp evin yolunu tutarken bu zarif anlayış karşısında öylesine duygulandı ki, yol boyunca gözyaşlarını durduramadı...