Rivayete göre, Hz. Musa (a.s.) bir köyden geçerken, harmanı süren,âleti çeken öküzün yanına câzibeli bir zencinin koşulduğunu görür. Bu zencinin yanına yaklaşır, tesellide bulunur. Onun yanından ayrılacağında şöyle der:
– Eh! Sabır et bakalım. Harman sonunu bekle, der. Sonra da zencinin yanından ayrılarak yoluna devam eder.
Aradan zaman geçer. Köle, harman sonunu bekler. Fakat daha ağır işlere mâruz bırakılır. Kendi kendine:
– Musa Peygamber harman sonunu bekle, dedi. Kurtulacağım hakkında keramet gösterdi zannettim, diye şüpheye düşer.
Birkaç mevsim sonra Hz. Musa (a.s.) o köye tekrar uğrar. Zenciyi sorar. Derler ki:
– O zencinin efendisi öldü. Hanım da köle ile evlendi. Şimdi konakta yaşıyor. İşin de başına geçti, diye cevap verirler.
Hz. Musa (a.s.) zenciyi bulur. Zenci kendisini itibarla karşılar. Hz. Musa’ya der ki:
– Ya Musa! Sen bana harman sonunu bekle, dedin. Fakat ben, kaç harman sonu zahmetleri çektim. Bilsen ki, ne zahmetler çektim. Ancak kurtulalı üç-beş ay oldu, der. Hz. Musa (a.s.) zenciye şu cevap ile mukabelede bulunur:
– Ben sana harman sonu, dedim. Bu senin öküzle çift sürüp harmanı dövelediğin o mevsimin sonu değildi ki!
Her toplumun, her insanın hayatının bir devresi vardır. Orada harman olmuş gerçekler ve hâdiseler yığılır.
Harman sonu; bâzı insan ve toplumlarda acı ve ıstırap hâlinde, bâzılarında saltanat hâlinde gelir.
Sana gelince... Şimdi harmanın idaresini ele almışsın. Dikkat et! Harman sonu kaybedenlerden değil kazananlardan ol!.. der.
Kıssadan hisse denir ya! Bizim de bundan alacağımız hisse olsun.
İnsan, harmanın başına geçtiği zaman sorumluluğunu bilmeli, kazanç budur. Dünya bir harmandır. İnsan için bu harman yeri imtihan sahnesidir. Asıl mesele, bu imtihanı kaybetmemektir. Peygamberimizin şu beyanı meseleyi net ifade eder:
“Âhireti için onda rızık hazırlayıp Rabb’ini memnun eden için dünya ne güzel yurttur.”