Dâvud-i Tâî, Câfer-i Sâdık'ın huzuruna gelerek O'na:
"-Ey Allâh Rasûlü'nün torunu! Bana öğüt ver, çünkü gönlüm karardı!.." dedi. O da şöyle konuştu:
"-Ey Dâvud! Sen zamanın (meşhur bir) zâhidisin. Benim nasihatime ne ihtiyacın var?"
"-Ey Peygamber'in torunu! Sizin bütün mahlukâta üstünlüğünüz var, herkese öğüt vermek sizin üzerinize vâciptir."
"-Ey Dâvud! Ben kıyâmet günü gelince ceddim Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in elimden yakalayıp:
"Niçin bana tâbî olma vazîfeni ifâ etmedin? Bu iş sahih bir nisbet ve kavî bir neseble olmaz. Bu iş, Hazret-i Hakk'a lâyık olan bir muâmele tarzı ile olur!" demesinden korkuyorum.
Bunun üzerine Dâvud-i Tâî ağladı ve:
"-Yâ ilâhî! Hamurunun mayası nübüvvet suyundan olup, ceddi (Muhammed) Rasûl, büyük annesi Fâtıma Betûl olan bir zât bu derece bir endişe içinde kalırsa, Dâvud da kim oluyor ki; muâmelesi ve amel tarzı ile kendini beğensin?" dedi.