Ön Yargılarımız

ÖN YARGILARIMIZ

Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken bir olay okuyor :
- Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor.
- Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.
- Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.
- Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
- Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarfediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor.
- Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.
- Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.
- Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde.
- Yürümüyor.
- Uykusu sürekli düzensiz.
- Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor.
- Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.
Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapmayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.
Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.
Fotoğraftaki hasta doktorun altı aylık kızıdır.

ÖN YARGILARIMIZ 2

Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar.

Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar.

Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır.

Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerideki odadan bir bebek sesi duyulur.

Anne odaya yönelir... Ve odada beslediği beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.

Albert Einstein’ in bir sözü vardır; “ İnsanlardaki ön yargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor.”

ÖN YARGILARIMIZ 3, 4, 5

Önemli bir toplantıda cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa, paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur. Örneğin trende giderken, bir baba, 3 evladıyla oturup, sürekli ağlayan çocuklarına hiç "susun!" demeden yolculuğa devam ettiğinde; siz ona ‘ne gamsız adam!!!’ diyebilirsiniz. Ama sorsanız, onlar hastaneden geliyorlardır; bir saat önce çocukların anneleri ölmüştür ve eve dönüyorlardır.

Prof. Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca sürekli konuştuklarını görerek, çok öfkelenmiş ve oğlumu küçümsüyorlar diyerek çok üzülmüş. Yemek molasında oğluna; şunların kafasına çantamı indiresim geliyor, demiş. Oğlu, anne "o adam Finlandiyalı, burada simültane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk", demiş.

Havaalanında aktarma yapmak isteyen yaşlı bir hanım, uçağının 2 saat gecikmeli olduğunu öğrenince, dergiler ve bir kutu kurabiye alarak bekleme salonuna geçmiş. Yanındaki sehpaya da dergileri ve kurabiye kutusunu bırakarak, okumaya dalmış. Bir ara bakmış ki, yanındaki koltuğu oturan bir adam, sehpadaki kurabiye paketini açıyor ve de yemeye başlıyor. Kurabiyelerin kendisine ait olduğunu hissettirmek isteyen kadın, adama dik dik bakmış. Hatta, canı o an istemediği halde, kutudan bir kurabiyeyi ağzına atmış. "Her halde kurabiyelerin sahibinin kim olduğunu artık anlamıştır" diye düşünürken, adam bir tane daha ağzına atmaz mı? Hemen kadın da bir tane daha atmış ve bir yarışmadır başlamış, adam bir tane, kadın bir tane. Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmış, adam onu hızlıca kaparak ortadan bölmüş, gülerek kadına ikram etmiş. O sırada, kadının uçağının alana indiği anonsu duyulmuş ve işlemler için kadın bankoya gitmiş. Pasaportunu çıkartmak için çantasını açtığında, bir de ne görsün? Kendi kurabiye paketi, hiç açılmamış olarak çantasında durmuyor mu?!! Meğer, adamın kurabiyesini yiyormuş…

Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.
Covey bu örnekleri; aynı 'bilgi'ye farklı bir bakış, bizim davranışlarımızı belirler, diye özetliyor. Buradan yola çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma (zihin haritası) değiştirmenin gereğini vurguluyor.

Einstein'in bir sözünü anımsatıyor: Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz. Çoğumuzun zaman zaman yaptığı gibi, "sorunların içinde kaybolmak" yerine, paradigma değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler, o sorunu aşma şansını da yakalıyorlar. Zaten sorunlarımızı dostlarımızla paylaşmamızın nedenlerinden biri de, farklı bir bakışın, bize farklı davranabilme kapısı aralama ihtimali değil midir??

Çözümsüz gibi gördüğünüz sorunlar konusunda paradigma değiştirmenin önemi vardır. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. Başımıza gelen her şeyle, onlara verdiğimiz "tepki ve yanıt" arasında geniş bir hareket alanı vardır.......

Stephen Covey

ÖN YARGILARIMIZ 6

Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ...ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş.Ona nasıl yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş.
Bu durumu konuşmak icin aile doktorunu aramış; doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.
"Yapacağın şey su, karından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla
"O aksam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş.
40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş
"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"
Cevap yok Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış
"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"
Gene cevap yok Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş
"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"
Hala cevap yok Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış
"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"
Gene cevap alamamış Bu sefer karısına iyice yaklaşmıs ve aynı soruyu tekrar sormuş
"Hayatım bu aksam yemekte ne var?"
"Hayatım beşinci kez söylüyorum, Tavuk"
Hikayenin ana fikri:Belki de genelde düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde olmayabilir. Problemlerin sebebini biraz da kendimizde aramalıyız..