Güvendiğiniz Bir Ameliniz Varmı

Geçmiş ümmetlerin içinde yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar.
Yolları uzundu, akşam olunca geceleme ihtiyacı hâsıl oldu ve bir mağaraya sığındırdılar. Geceyi mağara da geçiren bu üç arkadaş sabaha doğru büyük bir gurultu ile uyandılar. Mağaranın girişi kaybolmuştu. Dikkatli baktıklarında dağdan kayan büyük bir taşın mağaranın ağzını tamamen kapattığını anladılar. İçerde zifiri bir karanlığın yanında havasızlıkta baş göstermişti. Ne yapalım da buradan kurtulalım diye düşünceye daldılar. İçine düştükleri bu zor durumdan, maddi imkânlarla kurtulma imkânları yoktu. Tek bir çareleri vardı, Rablerinden yardım istemek. İçlerinden biri dedi ki:
–Bizi bu sıkıntıdan, geçmişte işlediğimiz salih amellerimizi şefaatçi kılarak ALLAH'a yapacağınız dualar kurtarabilir! Bunun üzerine içlerinden bir tanesi ellerini açtı ve şu niyazda bulundu:
–Benim yaşları oldukça ilerlemiş annem ve babam vardı. Ben onları çok kollardım. Akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün tarlada çalışmam uzun surdu, her zamanki vaktimden biraz geç evime gelebildim. Evden içeri girdiğimde anne ve babam uyumuştu. Onlar için süt sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Beklemeye başladım, ama bir türlü uyanmıyorlardı, onlardan önce de aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun görmüyordum, diğer tarafta da onları uyandırmaya da kıyamıyordum. Çocuklar etrafımda açlıktan kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, anne–babamın uyanmalarını bekliyordum. Bu vazıyette şafak söktü: ,
"Ey ALLAH'ım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bu amelim hürmetine bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Adamın duasından sonra taş bir miktar açıldı. İçeri az bir ışık sızdı, ama çıkacakları kadar değildi. Bu defa ikinci şahıs dua etmeye başladı: ,
–Ey ALLAH'ım! Benim bir amcakızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa düştü, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
–ALLAH'ın mührünü, gayr–ı meşru olarak bozman sana haramdır! dedi.
Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terk ettim.
Ey ALLAH'ım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onların çıkabileceği kadar açılmamıştı.
Bu defa da üçüncü şahıs duaya yöneldi:

–Ey ALLAH'ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi bir okka pirinçten ibaret olan ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Her sene katlanarak çoğaldı, çoğaldıkça onun hakkını ticarette kullandım ki çok malı oldu. Derken yıllar sonra bu adam çıkageldi ve:
–Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde! dedi. Ben de:
–Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür! dedim. Adam:
–Ey Abdullah, benimle alay etme! dedi. Ben tekrar:
–Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür! diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı.
"Ey ALLAH'ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi.
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı ve çıkıp yollarına devam ettiler.